Kent, turistik anlamda her ne kadar Barselona’nın gerisinde kalsa da gezginlere birbirinden şık Neo-Klasik yapılar, 24 saat canlılığını yitirmeyen caddeler, popüler restoranlar ve hareketli gece hayatı sunuyor.
Günümüzdeki görünümünü 19. yüzyılın ortalarında edinen Puerta del Sol kentin; kültürel, siyasi ve sosyal hayatının merkezi konumunda.
Ayrıca çevresinde turistik anlamda çekiciliğe sahip yapı ve anıtların bulunması, kente gelen gezginlerin büyük bir kısmının meydanı Madrid gezilecek yerler listelerinin ilk sırasına koymalarına neden oluyor.
Calle Mayor, Calle Arsenal, Calle Arcalá gibi birçok tarihi sokağa bağlantısı olan alanda ilgi toplayan yapıların başında Casa de Correos’un ön tarafında yer alan saat geliyor.
Tam karşısında çevresi fotoğraf çektirenlerle dolu olan “0 Kilometre” plakası bulunan saatin önünde her yıl 31 Aralık’ta binlerce kişi toplanıp, uzun zaman önce gelenekselleşen 12.00’da 12 üzüm yeme ritüelini gerçekleştiriyor.
1812 Anayasası’nın ve 1873’te ilk cumhuriyetin ilanlarına tanıklık eden meydanı süsleyen anıtlar ise kentin simgelerinden biri sayılan Ayı ve Çilek Ağacı ile 18. yüzyılda kentin modern bir görünüme kavuşması için çaba harcayan III. Charles heykelleri.
Geçmişi Madrid’in başkent olmasından önceye dayanan ve eski adı Plaza del Arrabal olan Plaza Mayor, II. Philip’in sarayını kente taşımasının ardından 1617-1620 yılları arasında Mimar Juan Gomez de Mora gözetiminde inşa edilmiş.
Ortasında Giambologna’nın tasarladığı ve 1616’da Pietro Tacca’nın tamamladığı III. Philip Heykeli’nin yer aldığı üçgen biçimli meydanı, 16. yüzyılın sonlarına doğru Diego Sillero önderliğinde inşa edilen Casa dela Panaderia çevreliyor.
Günümüze sadece bodrum ve zemin katları orijinal görünümlerini koruyarak ulaşabilen yapının dış görünümü yüzyıllar içerisinde birçok kez değiştirilirken kentin tarihini anlatan hikâyelerle bağlantılı Tanrıça Kibele gibi çok sayıda mitolojik figüre yer verilmiş.
Geçmişte pek çok kez yangın felaketlerinin yaşandığı alandaki bir başka ilgi çekici yapıysa 1790’da çıkan yangından sonra inşa edilen 9 kapıdan birisi olan Arco de Cuchilleros.
Çevresinde çok sayıda yeme-içme mekânının faaliyet gösterdiği meydana 17. yüzyıldan beri oldukça büyük bir Noel pazarı kuruluyor.
Taç Salonu, Gasparini Odası ve Kraliyet Şapeli gibi ihtişamlı bölümleri aracılığıyla her yıl binlerce turisti kendisine çeken Madrid Kraliyet Sarayı, 14. yüzyılda I. Charles ve oğlu II. Philip tarafından kraliyet ailesi için ikametgâh haline getirilen yapının 1734’te yanması sonucu V. Philip’in emriyle inşa edilmiş.
Saray içerisinde barındırdığı koleksiyonlar sayesinde konuklarına İspanya Kraliyet Ailesi’nin yaşayış biçimi hakkında değerli bilgiler veriyor.
13. yüzyıldan itibaren İspanya kralları da dâhil olmak üzere kraliyet ailesi üyelerinin kullandıkları zırh ve silahlar görkemli yapının cephanelik bölümünde sergileniyor.
Tablo Galerisi’nde ise Luis Morales, Caravaggio, Goya, Sorolla, Juan de Flandes gibi ünlü ressamların değişik dönemlere ait çalışmalarına yer veriliyor.
Bu bölümlere ek olarak Ekim 2017’den beri ihtişamlı Kraliyet Mutfağı da ziyaret edilebiliyor. Saraya Çarşamba günü giderseniz muhafızların ilgi çekici nöbet değişimi törenini izleme fırsatı yakalayabilirsiniz.
İspanyol sanatının değişik dönemleri hakkında değerli bilgiler barındıran 8.600 tablo, 700’ün üzerinde heykel ile çok miktarda çizim, oyma baskı, para ve madalyadan oluşan dev koleksiyona sahip Prado Müzesi, kapılarını ziyarete ilk kez 1819 yılında açmış.
Kraliçe Isabella’nın isteği doğrultusunda faaliyete geçen kültürel tesisin Juan de Villanueva tarafından tasarlanan ana binasında ayrıca aralarında Rembrant, Rubens, Van der Weyden gibi isimlerin imzalarının olduğu Flemenk, Flaman, Fransız, Alman sanatının özelliklerini yansıtan değerli eserler de sergileniyor.
Ana binanın arkasında yer alan yapılardan Mimar Rafael Moneo gözetiminde inşa edilen bina geçici sergilere ev sahipliği yaparken, El Buen Retiro kütüphane ve okuma salonu olarak kullanılıyor.
Ortasında küçük sandallarla gezinti yapılabilen yapay bir göl bulunan Parque del Retiro, 1,4 kilometrekarelik alanıyla Madrid kent merkezindeki en büyük yeşil alan konumunda.
Geçmişi 17. yüzyıla kadar uzanan park, 20. yüzyılın başında Kral XII. Alfonso tarafından Madrid halkına hediye edilmiş. 15.000 ağacın yanı sıra elle beslenmeye alışık çok sayıda sincaba yuva olan parkı çoğu gezgin huzur dolu ortamı ve barındırdığı sanat eserleri nedeniyle Madrid gezilecek yerler listelerinde bulunduruyor.
İçerisinde 11 Mart olaylarında hayatını kaybedenler için oluşturulmuş bir hatıra ormanı olan dev boyutlu yeşil alanda sanat eserleri Velazquez ve Cam saraylarında sergileniyor. Ayrıca Arjantin Yolu üzerinde de kraliyet ailesine ait çok sayıda heykel bulunuyor.
Her türden gülün ekili olduğu Roselada ise dünyanın halka açık şekilde sergilenen tek şeytan heykeli unvanını taşıyan, Ricardo Beliver’ın Lucifer – Cennetten Düşen Melek adlı eserine ev sahipliği yapıyor.
Kent merkezi ile Salamanca ve Retiro semtlerinin kesiştiği noktada yer alan Plaza de Cibeles, Neo-Klasik mimarinin kentteki en başarılı örnekleri olarak gösterilen Kibele Sarayı, İspanya Merkez Bankası Binası ve Linares Sarayı ile çevrelenmiş.
Meydana bakan binalar arasında ayrıca ordunun hizmetinde olan Buenavista Sarayı bulunuyor. Alanın görkemini ise ortasına 1895 yılında yerleştirilen ve Madrid Meydanı olan isminin değişmesine neden olan Kibele Çeşmesi arttırıyor.
Üzerinde Tanrıça Kibele’yi tasvir eden bir figürün bulunduğu çeşmedeki iki aslan, mitolojik karakterler Hippomenes ve Atalanta’yı sembolize ediyor.
Kibele, Real Madrid taraftarları arasında zaferi temsil eden bir simge olduğu için meydan futbol takımının kazandığı önemli maçlardan sonra sık sık kutlamalara ev sahipliği yapıyor.
29 Mart 2022